Alevi Çalıştayı
1 sayfadaki 1 sayfası
Alevi Çalıştayı
Necdet Saraç
3 Haziran’da ‘Alevi Çalıştayı’ toplanıyor. Devlet Bakanı Faruk Çelik’in imzasıyla yapılan davet oldukça iddialı. Davet yazısının girişi ‘Alevi taleplerinin laiklik, demokrasi ve insan hakları temelinde yeniden ele alınıp değerlendirileceği’ vurgusuyla başlıyor. Toplantılara kimlerin katılacağı ve nasıl sonuçlanacağı gibi bir tartışmaya girmeden bu belirlemenin çok doğru olduğunu peşinen söylemek gerekiyor. Çünkü Türkiye’deki Alevi sorunu, ne tek başına bir inanç özgürlüğü ne de laiklik sorunu. Asıl itibariyle, laikliği, inanç özgürlüğünü ve demokrasiyi de doğrudan ilgilendiren siyasi bir sorun. Bugüne kadar gerek AKP’nin gerekse de daha önce gelmiş geçmiş bütün siyasi iktidarların söylemleri ve uygulamaları düşünüldüğünde Bakan Çelik’in imzasıyla yapılan davet devletin resmi ezberini baştan bozuyor.
3 Haziran’da başlayıp 15’er günlük aralarla yapılacak 6 çalıştaya, konulara göre Alevi örgütlerinin temsilcileri, gazeteciler, bilim ve sanat adamları davet edilmiş durumda. çalıştay toplantılarının birine belki de birkaçına katılacak Diyanet temsilcilerinin katılacak olması rahatsızlık yaratıyor olsa da asıl sorun Alevi kurumlarının temsilcilerinin ne söyleyecekleridir. Cumhuriyet tarihi boyunca gelip geçen onlarca hükümet sonrası ilk kez düzenlenen bir ‘Alevi Çalıştayı’nın siyasal İslamın temsilcisi AKP tarafından düzenleniyor olması adamın canını acıtıyor olsa da duygusal davranmamak gerekiyor. Çünkü ‘Alevi Çalıştayı’, 1963 yılında başını Mustafa Timisi ve Seyfi Oktay’ın çektiği bir grup üniversite öğrencisinin yayınladığı ‘Alevi Bildirgesi’nden bu yana yürütülen ve son 20 yılda modern tarzdaki Alevi örgütlenmelerinin ciddi katkılarıyla büyük ve kitlesel bir hareket dönüşen Alevi hareketinin mücadelesinin sonucudur. Bu bilinçle hareket edip, analizlerden daha çok, neyin nasıl olduğu değil, Alevilerin ne istediğini öne çıkartmak gerekiyor. Onlarca yıla, emeğe, gözyaşına malolan mücadele siyasi iktidarı Alevilerle aynı masa etrafında oturmaya zorlamıştır. AKP’nin samimi olup, olmadığı, kafasının arkasında nelerin olup olmadığı değil, asıl olarak bizim ne istediğimiz önemlidir. Konuya buradan bakıp Alevi toplumunun taleplerini kamuoyunun gündemine sunmalı, tartışmayı AKP’nin belirleyeceği alanda değil, kendi belirleyeceğimiz alanda yürütmeliyiz. Çalıştaya büyük bir misyon yüklememek gerektiği gibi, bu adımı bir ihsan olarak da algılamamak gerekiyor. Devlet yada siyasi iktidar yapması gerekeni yapıyor ve bu ülkede üvey evlat muamelesi gören, ayrımcılığa tabi tutulan, çocuklarına zorla Sünnilik öğretilen, inançlarından dolayı katledilen ve sayılarının bile tam olarak bilinmesi engellenen ama milyonlarla ifade edilen bir toplumla sorunları konuşmak üzere masaya oturuyor. Bundan daha doğal ne olabilir ki? Konuya bu açılardan bakıp atılan adımı Aleviler lehine daha da geliştirmek gerekir.
Gerek 3 Haziran’da, gerekse de daha sonra yapılacak çalıştaylara Alevi toplumunun temsilcileri ortak taleplerle çıkarlarsa, siyasi iktidarın elinde ciddi bir oyuncağa dönüşen bazı tezlerde tuzla buz olur. Alevi hareketinin arasında ciddi ayrılıklar olsa da bugün artık bir çok temel konuda talepler neredeyse aynılaşmıştır. Alevi hareketi çalıştaylarda farklılıklarını değil, aynılıklarını, ortak taleplerini öne çıkardığında kazanan Alevi toplumu olacaktır. Alevi kimliğinin resmen tanınması, Cemevlerinin ibadet merkezi olarak tanınması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Alevi köylerine zorla cami yaptırmaların sona erdirilmesi, Madımak Oteli’nin müze yapılması, Nüfus cüzdanlarından din hanesinin tamamen çıkartılması, devletin radyo ve televizyonlarında tek yanlı yayınların durudurulması, din ve ahlak içerikli ders kitaplarının yeniden yazılması, ayrımcılığa karşı yaptırım gücü olan yasaların çıkartılması, Alevilerin eşit yurttaş olması gibi bir çok talep bugün artık Alevilerin ortak taleplerine dönüşmüştür. Aslolan yeni mevziler kazanmaksa tartışma kurgusunu AKP veya siyasal İslam cephesinden değil, kendi cephemizden yapmalıyız. Gündemi kim belirliyorsa o kazanır. Yalnızca iyi tahlillerle, iyi eleştirilerle sonuç almak mümkün değildir!
necdetsarac@birgun.net
Birgün Gazetesi, 30.05.2009
3 Haziran’da ‘Alevi Çalıştayı’ toplanıyor. Devlet Bakanı Faruk Çelik’in imzasıyla yapılan davet oldukça iddialı. Davet yazısının girişi ‘Alevi taleplerinin laiklik, demokrasi ve insan hakları temelinde yeniden ele alınıp değerlendirileceği’ vurgusuyla başlıyor. Toplantılara kimlerin katılacağı ve nasıl sonuçlanacağı gibi bir tartışmaya girmeden bu belirlemenin çok doğru olduğunu peşinen söylemek gerekiyor. Çünkü Türkiye’deki Alevi sorunu, ne tek başına bir inanç özgürlüğü ne de laiklik sorunu. Asıl itibariyle, laikliği, inanç özgürlüğünü ve demokrasiyi de doğrudan ilgilendiren siyasi bir sorun. Bugüne kadar gerek AKP’nin gerekse de daha önce gelmiş geçmiş bütün siyasi iktidarların söylemleri ve uygulamaları düşünüldüğünde Bakan Çelik’in imzasıyla yapılan davet devletin resmi ezberini baştan bozuyor.
3 Haziran’da başlayıp 15’er günlük aralarla yapılacak 6 çalıştaya, konulara göre Alevi örgütlerinin temsilcileri, gazeteciler, bilim ve sanat adamları davet edilmiş durumda. çalıştay toplantılarının birine belki de birkaçına katılacak Diyanet temsilcilerinin katılacak olması rahatsızlık yaratıyor olsa da asıl sorun Alevi kurumlarının temsilcilerinin ne söyleyecekleridir. Cumhuriyet tarihi boyunca gelip geçen onlarca hükümet sonrası ilk kez düzenlenen bir ‘Alevi Çalıştayı’nın siyasal İslamın temsilcisi AKP tarafından düzenleniyor olması adamın canını acıtıyor olsa da duygusal davranmamak gerekiyor. Çünkü ‘Alevi Çalıştayı’, 1963 yılında başını Mustafa Timisi ve Seyfi Oktay’ın çektiği bir grup üniversite öğrencisinin yayınladığı ‘Alevi Bildirgesi’nden bu yana yürütülen ve son 20 yılda modern tarzdaki Alevi örgütlenmelerinin ciddi katkılarıyla büyük ve kitlesel bir hareket dönüşen Alevi hareketinin mücadelesinin sonucudur. Bu bilinçle hareket edip, analizlerden daha çok, neyin nasıl olduğu değil, Alevilerin ne istediğini öne çıkartmak gerekiyor. Onlarca yıla, emeğe, gözyaşına malolan mücadele siyasi iktidarı Alevilerle aynı masa etrafında oturmaya zorlamıştır. AKP’nin samimi olup, olmadığı, kafasının arkasında nelerin olup olmadığı değil, asıl olarak bizim ne istediğimiz önemlidir. Konuya buradan bakıp Alevi toplumunun taleplerini kamuoyunun gündemine sunmalı, tartışmayı AKP’nin belirleyeceği alanda değil, kendi belirleyeceğimiz alanda yürütmeliyiz. Çalıştaya büyük bir misyon yüklememek gerektiği gibi, bu adımı bir ihsan olarak da algılamamak gerekiyor. Devlet yada siyasi iktidar yapması gerekeni yapıyor ve bu ülkede üvey evlat muamelesi gören, ayrımcılığa tabi tutulan, çocuklarına zorla Sünnilik öğretilen, inançlarından dolayı katledilen ve sayılarının bile tam olarak bilinmesi engellenen ama milyonlarla ifade edilen bir toplumla sorunları konuşmak üzere masaya oturuyor. Bundan daha doğal ne olabilir ki? Konuya bu açılardan bakıp atılan adımı Aleviler lehine daha da geliştirmek gerekir.
Gerek 3 Haziran’da, gerekse de daha sonra yapılacak çalıştaylara Alevi toplumunun temsilcileri ortak taleplerle çıkarlarsa, siyasi iktidarın elinde ciddi bir oyuncağa dönüşen bazı tezlerde tuzla buz olur. Alevi hareketinin arasında ciddi ayrılıklar olsa da bugün artık bir çok temel konuda talepler neredeyse aynılaşmıştır. Alevi hareketi çalıştaylarda farklılıklarını değil, aynılıklarını, ortak taleplerini öne çıkardığında kazanan Alevi toplumu olacaktır. Alevi kimliğinin resmen tanınması, Cemevlerinin ibadet merkezi olarak tanınması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Alevi köylerine zorla cami yaptırmaların sona erdirilmesi, Madımak Oteli’nin müze yapılması, Nüfus cüzdanlarından din hanesinin tamamen çıkartılması, devletin radyo ve televizyonlarında tek yanlı yayınların durudurulması, din ve ahlak içerikli ders kitaplarının yeniden yazılması, ayrımcılığa karşı yaptırım gücü olan yasaların çıkartılması, Alevilerin eşit yurttaş olması gibi bir çok talep bugün artık Alevilerin ortak taleplerine dönüşmüştür. Aslolan yeni mevziler kazanmaksa tartışma kurgusunu AKP veya siyasal İslam cephesinden değil, kendi cephemizden yapmalıyız. Gündemi kim belirliyorsa o kazanır. Yalnızca iyi tahlillerle, iyi eleştirilerle sonuç almak mümkün değildir!
necdetsarac@birgun.net
Birgün Gazetesi, 30.05.2009
MISAFIR- Misafir
Eşitlik arayışındaki Aleviler ve Aleviliği Devletleştirme Peşindeki AKP’nin Alevi Çalıştayı
Turan Eser (Alevi Bektaşi Federasyonu Eski Genel Başkanı)
AKP temsilcileri ile Alevi temsilcileri 3 Haziran’da, AKP’nin “Alevi açılımı” kapsamında sürdürülecek olan „Alevi Çalıştayı“ nda buluşucaklar. Bu çalıştay, 2007 Kasım’ından beri süregelen, AKP’nin Alevi açılımının bir parçasıdır. AKP’nin Alevi Projesi, dönemsel konjukture uygun olarak değişik temsiliyetlerle, değişik ortamlarda, değişik taraflarla, değişik hükümet koordinatöreleriyle ele alınıyor.
Tarihsel bellekleri formatlanmış kimilerine göre, Alevilerin, hükümet düzeyindeki „ilk“ buluşmasıymış! Oysa bu bir „ilk buluşma“ değildir. “İlk” gibi görünmesi formatının farklılığındandır. Aleviler yıllardır, değişik hükümetler tarafından gündeme getirilen, farklı “açılımlar” ile oyalanmış, sorunlarının çözümü ertelenmiş. Kimi hükümetler, yer tahsis etmiş. Kimi hükümetler 475 milyar maddi destek sunmuş. Kimisi de tartışmış. Tarihsel hafıza kaybı olan kişilere hatırlatalım ki, AKP hükümetine gelinceye kadar toplam 7 tane sonuç alınmamış, “Alevi Açılımı” vardır. İlk açılım 1991 yılındadır. Hepsinin ortak özelliği ise Alevileri dinlemişler. O kadar!.
Dolaysıyla bazı köşe yazarlarının (bir iki Alevi yazarı dahil) dile getirdiği gibi ortalıkta henüz “ezber bozmuş” bir hükümet yoktur. Alevileri aldatmış hükümetler vardır. „Ezber bozmak“, ancak, varolan eşitsizliği, hukukun, demokrasinin ve laikliğin evrensel ilkelerine göre, ortadan kaldırıldığı anda telefuz edebilir. Resmi ezberin bozulduğunu görmek için hemen iki şey yapılabilir. Zorunlu din dersini kaldırmak ve Madımak otelini müze yapmak. Bunlar olmamış Peki bozulan ezber nedir? Acele etmeye gerek yok. Birileri dereyi görmeden paçayı sıvamışa benziyor. Bu Alevi sorununu ele almak ve tartışmak isteyen bir hükümet var. Başarı tartışmak değil, sonuç almaktır. Sonucun önemi ise, nasıl bir sonucun hedeflendiğiyle alakalıdır. Demokratik, laik, katılımcı, sivil ve eşit haklardan yana bir sonuç mu, yoksa inancımızı devletleştirerek, hem Alevilere, hem Türkiye’ye, hem de evrensel laiklik/hukuksal değerleri ayaklar altına alan bir sonuç mu hedefleniyor. AKP’nin ikincisiden yana olduğunu iddia edenin, bence hem aklından zoru var, hem de resmi ideolojinin şifresini çözmekten aciz kalmış, entelektüel cari açığı vardır.
Sorunu Çözmek İçin Dinleme Çalıştayı Değil, Taraflara Müzakere Hakkı Tanınmalıdır.
Salt Alevilerin sorunlarını ve taleplerini dinleme ile sınırlı olan “Alevi Çalıştayı” sürecini, Alevi hareketi bir mücadele ve müzakare sürecine dönüştürmeyi hedeflemelidir. AKP hükümeti tarafından öngörülen, “Alevilerin taleplerini dinleme ve danışma” tercihine karşı, Alevi hareketi, sonuç almaya dönük, müzakareci bir taraf ilişkisini talep etmelidir. Çünkü Alevilerin taleplerini duymayan ve bilmeyen kalmadı. Asıl sorun bu talepleri tek tek ele alıp, çözüm yolunda müzakerelerin hedeflenmesidir. Gerek AKP hükümetine, gerekse önceki hükümetlere sunulmuş onlarca Alevi sorununu, taleplerini ve çözüm önerilerini belgeleyen, anlatan dosyalar sunulmuştur. Alevi sorunu karşısında yıllardır üç maymunu oynayan hükümetlere karşı, Alevilerin samimiyet sorgulaması gayet doğaldır. En somut hak ihlaleri ile ifade edecek olursak, AKP hükümeti, zorunlu din derslerine ilişkin AİHM ve 8. Danıştayın kararları karşısında hukukun evrensel ilkelerini çiğnemiştir. Demokratik tavır sergilememiştir. Aksine mevcut zorunlu din dersine, hükümet Aleviliği eklemlemek istemiştir. Yani yanlışı düzeltmek yerine, Aleviliği ve Aleviler bu yanlışa ortak etmeyi tercih etmiştir.
Alevi Çalıştayı ve Bazı Temel Yaklaşımlar
Alevi Çalıştayı öncesi kamuoyuna yansıyan ve çoğunlukla teolojik bir tartışma zeminine ait konuların, bu çalıştayda ele alınması, bir çok açıdan sakıncalı olup, insan hakları hukuku açısından da doğru değildir. Alevi Çalıştayı, Alevilerin eşit haklar temelinde gündeme getireceği sorunları ve talepleri üzerine görüşmelidir. Hükümet tarafının, devlet adına, Alevi teolojisi üzerine bir tartışma zemini yaratmasını, din, vicdan ve inanç özgürlüğü açısından bir ihlal olarak görüleceği gibi, laiklik açısından da taraf kazanacak bir tartışma düzlemi değildir.
Bu çalıştay, Alevilerin, mevcut hukuksal metinler/uygulamalar, çarpık laiklik anlayışı ve uygulamasından, demokrasi anlayışının zaafiyetinden kaynaklan sorunları ele almalıdır. Dolaysıyla Alevilerin sorunlarını ve taleplerini, yasamada ve uygulamada olan mevcut hukuk ve laiklik anlayışının aksine, evrensel ilkeler ve değerler ekseninde ele almalıdır. Teolojik düzlem, süreci tıkar ve çözümsüzlüğe götürür. Alevi öğretisinin, ne hükümetle, ne devletle tartışacağı bir sorunu yoktur. O Alevi-Bektaşi inancına mensup yurttaşların vicdanına ve ibadetlerine ait özel alanda olan bir değerdir. Ordan çıkarılıp, siyasi düzlemde tartışma konusu haline getirilmesi asla kabul edilemez. Fakat Alevilerin hükümetle konuşacağı ve çözüm bekleyen çokça sorunu ve talebi vardır.
Bu nedenle kamusal alanın değerleri ile vicdana ve dini yaşama ait değerlerin tartışma, görüşme konuları ve zeminleri farklıdır. Bu nedenle hükümet tarafı “Alevi Çalıştayı” na katılacak olan Aleviler arasında zenginlik olarak değerlendirdiğimiz inançsal yorum farklılıkları üzerine, ayrılık üretecek alanlar yaratmamaya özen göstermelidir. Alevilerin sorunlarını teolojik düzlemde değil, kesinlikle, din, vicdan ve inanç özgürlüklerini düzenleyen hukukun evrensel zeminini tercih eden bir yol haritasını tercih etmelidir.
Alevi Çalıştayı, Aleviliği Devletleştirmek Gibi, Mevcut Laiklik Uygulamalarına Eklemlemek Amacı Taşımamalıdır.
3 Haziran’dan itibaren başlayan Alevi Çalıştayı resmi din kimliğine Aleviliği eklemleme amacı taşıyan bir süreci örgütlememelidir. Ya da, zaten devlet içinde örgütlü olan diğer farklı tarikat ve cemaatlerin önünü açmak için, bu çalıştay emsal gösterilerek, farklı mecralara kaydırılmasın.
Sünni inançlı yurttaşlarımızın vicdanı müdahale eden, devletin zorunlu din dersleri, İmam Hatipleriyle, Memur İmamlarıyla, DİB ve DİYK ile inanla, inanılan arasında aracılık yapma halini eleştiren Aleviler, AKP’nin Alevi Çalıştayında, devletle teolojik bir uzlaşma amacına ortak olamaz, olmamalıdır. Bu çalıştaya katılan Alevi kurumları, AKP’nin tuzağına düşüp, Aleviliğin inançsal yönünü, devletin memurlarıyla müzakare konusu haline getirmemeli ve tartışmamalıdır. Devletin din dışı kalmasını sağlamak için, laikliğin ve inanç özgürlüğü hukukunun gereği, taviz vermemelidir.
Çalıştaya katılan Aleviler, hükümet tarafına açık ifadeyle teolojik bir mutakabat değil, sosyal, hukuksal ve siyasal ayrımcılığı giderecek bir müzakare hakkı talep etmelidir. Ayrıca bu çalıştaya katılan Alevi kurum temsilcileri, “devlet güdümlü Alevilik anlatımı ve uygulasından yana olanlar” ve “Aleviliğin geleneksel yol ve erkanını korumak isteyenler” olarak, bölünmesine fırsat vermemelidir. Alevi-Bektaşi toplumu böyle bir ayrışmayı arzu etmez. Alevi inancını devletleştirmeyi hedefleyen ve devlet adına “Alevi din hizmetleri” sunmaya razı olmak, Aleviliği yok etmek ve Aleviliği öldürmektir. Çalıştay, AKP’nin Alevi Açılımında hedeflenen, Cemevlerinde hizmet veren dedelerin, 657 sayılı devlet memurları kanununa göre işe alınmasına ve cemevlerine devlet atamalarıyla gelmelerine izin vermemelidir. Aleviler, kendi inançlarına ilişkin hizmetlerini ne Diyanet içinde ne de ayrı bir devlet kurumu üzerinden sunamaz ve buna rızalık gösteremez.
Çalıştay Sonrasını Görmek
Bu çalıştay sonrası, Aleviliğin devletleştirilmesi projesine karşı çıkan ve özgürlükçü laiklikten yana açıkça taraf olan Alevi hareketi için, AKP hükümeti tarafından ifade edilecek cümleyi ya da İslamcı gazetelerin manşetini şimdiden yazabiliriz. “Aleviler, sorunlarının çözülmesini istemiyor, diyalogdan kaçıyor.” Oysa Alevi hareketi ne dün, ne de bugün sorunlarının çözümünden ve diyalogtan kaçmamıştır. Aleviler tuzaktan kaçmıştır. Asırlardır inancını devletleştirmekten kaçmıştır. İnkardan, asimilasyondan kaçmıştır. Devlet terzilerinin, Alevilere biçtiği resmi elbiseyi giymekten kaçmıştır. Çözüm bellidir; Aleviler, Sünniler, Gayri Müslimler ve inanmama hakkını kullanan Ateistler için, hukuksal ve siyasi iradeyi ortaya koyarak, devletin elini yurttaşın vicdanın çekip çıkarmaktır. İlk adım olarak ta, Zorunlu din derslerini kaldırılmalı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulunu kaldırılmalı, Cemevlerini tanımalı, Madımak müze olmalı, devlet Alevi köylerine cami yapmaktan vazgeçmeli, Sünni inancı devlet hegemonyası için kullanmaktan vazgeçmelidir. Alevilerin sorunlarını, laikliğe, inanç özgürlüğüne, hukuka ve demokrasiye dayanarak çözüm konusunda AKP dahil, eski hükümetler de kaçmıştır. Diyaloga kapalı olan, muhabbet toplumu Aleviler değil, resmi ezber bozmaktan kaçan ve demokratik, hukuksal ve laik çözümden uzaklaşanlardır.
2 Haziran 2009, Ankara
--
Turan Eser
Ankara/ Türkei
AKP temsilcileri ile Alevi temsilcileri 3 Haziran’da, AKP’nin “Alevi açılımı” kapsamında sürdürülecek olan „Alevi Çalıştayı“ nda buluşucaklar. Bu çalıştay, 2007 Kasım’ından beri süregelen, AKP’nin Alevi açılımının bir parçasıdır. AKP’nin Alevi Projesi, dönemsel konjukture uygun olarak değişik temsiliyetlerle, değişik ortamlarda, değişik taraflarla, değişik hükümet koordinatöreleriyle ele alınıyor.
Tarihsel bellekleri formatlanmış kimilerine göre, Alevilerin, hükümet düzeyindeki „ilk“ buluşmasıymış! Oysa bu bir „ilk buluşma“ değildir. “İlk” gibi görünmesi formatının farklılığındandır. Aleviler yıllardır, değişik hükümetler tarafından gündeme getirilen, farklı “açılımlar” ile oyalanmış, sorunlarının çözümü ertelenmiş. Kimi hükümetler, yer tahsis etmiş. Kimi hükümetler 475 milyar maddi destek sunmuş. Kimisi de tartışmış. Tarihsel hafıza kaybı olan kişilere hatırlatalım ki, AKP hükümetine gelinceye kadar toplam 7 tane sonuç alınmamış, “Alevi Açılımı” vardır. İlk açılım 1991 yılındadır. Hepsinin ortak özelliği ise Alevileri dinlemişler. O kadar!.
Dolaysıyla bazı köşe yazarlarının (bir iki Alevi yazarı dahil) dile getirdiği gibi ortalıkta henüz “ezber bozmuş” bir hükümet yoktur. Alevileri aldatmış hükümetler vardır. „Ezber bozmak“, ancak, varolan eşitsizliği, hukukun, demokrasinin ve laikliğin evrensel ilkelerine göre, ortadan kaldırıldığı anda telefuz edebilir. Resmi ezberin bozulduğunu görmek için hemen iki şey yapılabilir. Zorunlu din dersini kaldırmak ve Madımak otelini müze yapmak. Bunlar olmamış Peki bozulan ezber nedir? Acele etmeye gerek yok. Birileri dereyi görmeden paçayı sıvamışa benziyor. Bu Alevi sorununu ele almak ve tartışmak isteyen bir hükümet var. Başarı tartışmak değil, sonuç almaktır. Sonucun önemi ise, nasıl bir sonucun hedeflendiğiyle alakalıdır. Demokratik, laik, katılımcı, sivil ve eşit haklardan yana bir sonuç mu, yoksa inancımızı devletleştirerek, hem Alevilere, hem Türkiye’ye, hem de evrensel laiklik/hukuksal değerleri ayaklar altına alan bir sonuç mu hedefleniyor. AKP’nin ikincisiden yana olduğunu iddia edenin, bence hem aklından zoru var, hem de resmi ideolojinin şifresini çözmekten aciz kalmış, entelektüel cari açığı vardır.
Sorunu Çözmek İçin Dinleme Çalıştayı Değil, Taraflara Müzakere Hakkı Tanınmalıdır.
Salt Alevilerin sorunlarını ve taleplerini dinleme ile sınırlı olan “Alevi Çalıştayı” sürecini, Alevi hareketi bir mücadele ve müzakare sürecine dönüştürmeyi hedeflemelidir. AKP hükümeti tarafından öngörülen, “Alevilerin taleplerini dinleme ve danışma” tercihine karşı, Alevi hareketi, sonuç almaya dönük, müzakareci bir taraf ilişkisini talep etmelidir. Çünkü Alevilerin taleplerini duymayan ve bilmeyen kalmadı. Asıl sorun bu talepleri tek tek ele alıp, çözüm yolunda müzakerelerin hedeflenmesidir. Gerek AKP hükümetine, gerekse önceki hükümetlere sunulmuş onlarca Alevi sorununu, taleplerini ve çözüm önerilerini belgeleyen, anlatan dosyalar sunulmuştur. Alevi sorunu karşısında yıllardır üç maymunu oynayan hükümetlere karşı, Alevilerin samimiyet sorgulaması gayet doğaldır. En somut hak ihlaleri ile ifade edecek olursak, AKP hükümeti, zorunlu din derslerine ilişkin AİHM ve 8. Danıştayın kararları karşısında hukukun evrensel ilkelerini çiğnemiştir. Demokratik tavır sergilememiştir. Aksine mevcut zorunlu din dersine, hükümet Aleviliği eklemlemek istemiştir. Yani yanlışı düzeltmek yerine, Aleviliği ve Aleviler bu yanlışa ortak etmeyi tercih etmiştir.
Alevi Çalıştayı ve Bazı Temel Yaklaşımlar
Alevi Çalıştayı öncesi kamuoyuna yansıyan ve çoğunlukla teolojik bir tartışma zeminine ait konuların, bu çalıştayda ele alınması, bir çok açıdan sakıncalı olup, insan hakları hukuku açısından da doğru değildir. Alevi Çalıştayı, Alevilerin eşit haklar temelinde gündeme getireceği sorunları ve talepleri üzerine görüşmelidir. Hükümet tarafının, devlet adına, Alevi teolojisi üzerine bir tartışma zemini yaratmasını, din, vicdan ve inanç özgürlüğü açısından bir ihlal olarak görüleceği gibi, laiklik açısından da taraf kazanacak bir tartışma düzlemi değildir.
Bu çalıştay, Alevilerin, mevcut hukuksal metinler/uygulamalar, çarpık laiklik anlayışı ve uygulamasından, demokrasi anlayışının zaafiyetinden kaynaklan sorunları ele almalıdır. Dolaysıyla Alevilerin sorunlarını ve taleplerini, yasamada ve uygulamada olan mevcut hukuk ve laiklik anlayışının aksine, evrensel ilkeler ve değerler ekseninde ele almalıdır. Teolojik düzlem, süreci tıkar ve çözümsüzlüğe götürür. Alevi öğretisinin, ne hükümetle, ne devletle tartışacağı bir sorunu yoktur. O Alevi-Bektaşi inancına mensup yurttaşların vicdanına ve ibadetlerine ait özel alanda olan bir değerdir. Ordan çıkarılıp, siyasi düzlemde tartışma konusu haline getirilmesi asla kabul edilemez. Fakat Alevilerin hükümetle konuşacağı ve çözüm bekleyen çokça sorunu ve talebi vardır.
Bu nedenle kamusal alanın değerleri ile vicdana ve dini yaşama ait değerlerin tartışma, görüşme konuları ve zeminleri farklıdır. Bu nedenle hükümet tarafı “Alevi Çalıştayı” na katılacak olan Aleviler arasında zenginlik olarak değerlendirdiğimiz inançsal yorum farklılıkları üzerine, ayrılık üretecek alanlar yaratmamaya özen göstermelidir. Alevilerin sorunlarını teolojik düzlemde değil, kesinlikle, din, vicdan ve inanç özgürlüklerini düzenleyen hukukun evrensel zeminini tercih eden bir yol haritasını tercih etmelidir.
Alevi Çalıştayı, Aleviliği Devletleştirmek Gibi, Mevcut Laiklik Uygulamalarına Eklemlemek Amacı Taşımamalıdır.
3 Haziran’dan itibaren başlayan Alevi Çalıştayı resmi din kimliğine Aleviliği eklemleme amacı taşıyan bir süreci örgütlememelidir. Ya da, zaten devlet içinde örgütlü olan diğer farklı tarikat ve cemaatlerin önünü açmak için, bu çalıştay emsal gösterilerek, farklı mecralara kaydırılmasın.
Sünni inançlı yurttaşlarımızın vicdanı müdahale eden, devletin zorunlu din dersleri, İmam Hatipleriyle, Memur İmamlarıyla, DİB ve DİYK ile inanla, inanılan arasında aracılık yapma halini eleştiren Aleviler, AKP’nin Alevi Çalıştayında, devletle teolojik bir uzlaşma amacına ortak olamaz, olmamalıdır. Bu çalıştaya katılan Alevi kurumları, AKP’nin tuzağına düşüp, Aleviliğin inançsal yönünü, devletin memurlarıyla müzakare konusu haline getirmemeli ve tartışmamalıdır. Devletin din dışı kalmasını sağlamak için, laikliğin ve inanç özgürlüğü hukukunun gereği, taviz vermemelidir.
Çalıştaya katılan Aleviler, hükümet tarafına açık ifadeyle teolojik bir mutakabat değil, sosyal, hukuksal ve siyasal ayrımcılığı giderecek bir müzakare hakkı talep etmelidir. Ayrıca bu çalıştaya katılan Alevi kurum temsilcileri, “devlet güdümlü Alevilik anlatımı ve uygulasından yana olanlar” ve “Aleviliğin geleneksel yol ve erkanını korumak isteyenler” olarak, bölünmesine fırsat vermemelidir. Alevi-Bektaşi toplumu böyle bir ayrışmayı arzu etmez. Alevi inancını devletleştirmeyi hedefleyen ve devlet adına “Alevi din hizmetleri” sunmaya razı olmak, Aleviliği yok etmek ve Aleviliği öldürmektir. Çalıştay, AKP’nin Alevi Açılımında hedeflenen, Cemevlerinde hizmet veren dedelerin, 657 sayılı devlet memurları kanununa göre işe alınmasına ve cemevlerine devlet atamalarıyla gelmelerine izin vermemelidir. Aleviler, kendi inançlarına ilişkin hizmetlerini ne Diyanet içinde ne de ayrı bir devlet kurumu üzerinden sunamaz ve buna rızalık gösteremez.
Çalıştay Sonrasını Görmek
Bu çalıştay sonrası, Aleviliğin devletleştirilmesi projesine karşı çıkan ve özgürlükçü laiklikten yana açıkça taraf olan Alevi hareketi için, AKP hükümeti tarafından ifade edilecek cümleyi ya da İslamcı gazetelerin manşetini şimdiden yazabiliriz. “Aleviler, sorunlarının çözülmesini istemiyor, diyalogdan kaçıyor.” Oysa Alevi hareketi ne dün, ne de bugün sorunlarının çözümünden ve diyalogtan kaçmamıştır. Aleviler tuzaktan kaçmıştır. Asırlardır inancını devletleştirmekten kaçmıştır. İnkardan, asimilasyondan kaçmıştır. Devlet terzilerinin, Alevilere biçtiği resmi elbiseyi giymekten kaçmıştır. Çözüm bellidir; Aleviler, Sünniler, Gayri Müslimler ve inanmama hakkını kullanan Ateistler için, hukuksal ve siyasi iradeyi ortaya koyarak, devletin elini yurttaşın vicdanın çekip çıkarmaktır. İlk adım olarak ta, Zorunlu din derslerini kaldırılmalı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulunu kaldırılmalı, Cemevlerini tanımalı, Madımak müze olmalı, devlet Alevi köylerine cami yapmaktan vazgeçmeli, Sünni inancı devlet hegemonyası için kullanmaktan vazgeçmelidir. Alevilerin sorunlarını, laikliğe, inanç özgürlüğüne, hukuka ve demokrasiye dayanarak çözüm konusunda AKP dahil, eski hükümetler de kaçmıştır. Diyaloga kapalı olan, muhabbet toplumu Aleviler değil, resmi ezber bozmaktan kaçan ve demokratik, hukuksal ve laik çözümden uzaklaşanlardır.
2 Haziran 2009, Ankara
--
Turan Eser
Ankara/ Türkei
MISAFIR- Misafir
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz