TARİKAT KAPISINDA ŞAH-I MERDAN ALİ
KÖRKÜLER KASABASI - YALVAÇ - ISPARTA :: BELDEMIZI ve BOLGEMIZI TANIYALIM. :: BELDEMIZDEKI SOSIAL VE KULTUREL ETKINLIKLER :: KULTUREL ETKINLIKLER
1 sayfadaki 1 sayfası
TARİKAT KAPISINDA ŞAH-I MERDAN ALİ
Tarikat Kapısında Şahı Merdan Ali :
Hz. Ali olağanüstü güzelliklerinin yanında sürekli nefsini tevbe /tövbe etmeyi savunur ve bunu herkese önerirdi. Bir sözünde “Tövbe etmek elindeyken, ümidini kesene şaşarım” diyerek tövbe etmenin ve insanların kötülüklerden uzak durmalarının önemine dikkat çeker. Sadece tövbe ederek insanların ruhlarını temizlemelerini değil aynı zamanda hiç günaha girmemelerini sürekli telkin ederdi. Onun “Günah işlememek, tövbe etmekten daha iyidir.” Veya “Kötü alışkanlıkları terketmek en büyük ibadetlerdendir” sözleri bunun kanıtıdır.
O büyük zat aynı zamanda yüzlerce güzel sözünde halka hep güzel öğütlerde bulunmuş ve bilgeliğini halkı ile paylaşmıştır. Üstelik öğüt ve nasihatlarda bulunurken de sonsuz tevazu göstermekte ve öğütlerin başkalarının yanında verilmemesini talkin etmektedir. “Bir insana başkaları yanında verilen öğüt, öğüt değil, hakarettir.” Sözü onun ne kadar ulu bir insan olduğunun kanıtıdır. Öğütlerinde her türlü güzelliği sıralayan ve iyiliği telkin eden Hz. Ali, “En akıllı insan, öğütleri dinlemekten vazgeçmeyen insandır” sözü ile insanları öğüt dinlemeye davet eden bir mürşittir. Kendisinin de, Hz. Muhammed’den çok şey öğrendiğini ifade ederek “Ben Peygambere bir şey sorunca beni bilgilendiriyordu. Ben sessiz kalınca da O konuşmaya başlıyordu” diyerek bir Mürşide bağlanmanın öneminden bahs etmektedir. “Söyleyene değil, söylenene bak” sözleri ile bilginin önemine vurgu yaparken aynı zamanda “En faydalı bilgi, uygulanabilendir.” Diyerek insanları yararlı bilgi vermene teşvik etmektedir.
Hz. Ali, temiz giyinen, temizliğe itina gösteren bir ulu zattı. Ancak her zaman iç temizliğin çok daha gerekli ve önemli olduğunu ifade etmiş, yaşamını adeta buna endekslemiştir.
Hz. Ali haksızlıktan sürekli kaçınmış ve kimseye özellikle haksızlık etmemeye çalışmış, gerek öğütlerinde ve gerekse Valilerine gönderdiği genelgelerde İyilliği ve iyilik yolunda savaşmayı önermiştir. “Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü haksızlıkla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.” ve “Haksızlıklara isyan etmeyenler, onlardan gelecek her musibete katlanmalıdır.” Diyerek iyilik yolunda başkaldırıyı teşvik etmiştir. Zaten onun savaş meydanlarında gösterdiği kahramanlıklar iyilik yolunda savaşmanın gerekleridirler.
Özellikle Hayber’in fethi sırasında Hz. Ali’nin iyilik yolunda nasıl büyük kahramanlıklar gösterdiği bilinmektedir. Hz. Muahmmed, Hayber savaşında şöyle der “Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki, Allahü Teala onu sever. Ben de, onu çok severim” ve Hz. Muhammed sancağı ertesi gün Hz. Aliye verir. Sancağı alan Hz. Ali askerleri ile beraber kaleye yürür ve en başta da kendisi bulunur. Onun Hayber kalesi kahramanlıkları, bir tutuşta kale kapısını koparması, orada yarattığı olağanüstü direnç yiğitlik ve iyilik yolunda savaş için güzel bir örnektir. Kaldı ki Hz. Ali sadece orada değil, diğer yerlerde de en önde savaşmış ve zaman zaman yaralanmıştır. Sadece Uhud savaşında 16 yerinden yaralanmış fakat gerek Hendek ve gerekse diğer savaşlarda görüldiği gibi en önde savaşmaktan geri durmamıştır.
Hayber kapısındaMerhab adlı bir Yahudi savaşçıyı yenip onlarca insanın zor oynattığı kale kapısını sökünce, orada bulunan bir asker Hz. Ali’ye kimliğini sorunca ulu zat: Ben Ebu Talib oğlu Ali’yim, sizin Tevrat’ta ismim “İlya”dır”, der. Yahudi asker derhal orada secdeye kapanıp iman eder
Kuran-ı Kerim de Hayber’i fetih olayı şöyle anlatlıır: “Onlar, husunlarının (Kalelerinin) kendilerini Allah’tan koruyacağını zannetmişlerdi. Halbuki Allah, onlara hesaba katmadıkları yerden gelince kalplerine korku saldı. Kendi evlerini kendi elleriyle yıkmaya başladılar, müminlerde aynı tahribatı yaptılar.İbret alın ey basiret sahipleri. (Haşr: 2-3)
Şair Kumru”…Hayber Kalesi’ni yıkmak senin için zor bir iş değil, senin saçının her bir teli isterse bin tane Hayber kalesi yıkar ya Ali. Eğer Cebrail kanadını yeryüzüne açmasa idi, Merciyik savaşında senin kılıcın ile dünya bölünüp parçalanacaktı. Senin kılıcından çıkan kıvılcım eğer şimşek olsaydı, İslam düşmanlarını yakıp kavurur, evlerini harap ederdi…” diyerek Hz. Ali’nin yiğitliğini övmüştür:
Hz. Ali tüm yaşamı boyunca bildiklerini halk ile paylaşan, halka hizmet etmeyi ibadet olarak gören ve hizmeti paylaştıran bir zattır. Onun için Hz. Muhammed Hadislerinde “Ali benim bilgimin kapısıdır. Tebliğe memur olarak gönderdiğim şeyleri benden sonra ümmetime bildiren, açıklayan kişidir. O’nu dinleyin. O’na baş kaldırmak nifaktır” diyerek insanların yüzlerini Hz. Ali’ye dönmelerini ister.
Onun en çok önem verdiği şey bilimdir. İnsana hizmetin en doğru yolunun Alimlerin düzeyli bilgilerini halka sunma ve onlara kullandrmaya yöneliktir.
Hz. Ali haksızlıklara karşı son derece hassastır. Onun “Adalet için en büyük talihsizlik, devleti idare edenin zalimliğidir.” sözleri kendisinin adalet konusunda ne kadar kapsamlı düşündüğünün bir ifadesidir. Tüm yaşamı boyunca adaletten sapmamış ve yaşamı ile de buna örnek olmuş bir büyük Veliullahtır. Bu konuda o kadar net konuşmuştur ki “Adalet ve eşitliği gözetme, siyasetlerin en iyisidir.” Diyecek kadar adaleti gözetir ve haksızlıklardan kaçınır.
Adaletli davranmayı yayınladıkları genelgelerde de sürekli vurgulayan Hz. Ali, yöneticilere yönelik “Adalet, halkın dirliği ve düzeni, idarecilerin ise süsü ve güzelliğidir.” Sözleri ile adaletli davranmayı sürekli teşvik etmiştir.
Hz. Ali son derece sabırlıydı, bu sabrı herkesde görülemeyecek kadar fazlaydı. Bu konuda “Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır, çünkü haksızlık karşısında Hak için sabretmek en iyi ahlâktır.” Sözleri bunu çok iyi yansıtır. Keza “..Sabrediniz, çünkü sabır îmana nispetle cesetteki baş gibidir. Başı olmayan bedenden hayır, sabır olmadıkça da imandan hayır gelmez” sözlerinden de anlaşılacağı gibi sabrı imanın bir boyutu olarak yansıtır.
Hz. Muhammed’in Hakka yürümesinden sonra babası Hz. Peygamber tarafından eşi Hz. Fatıma’ya verilen Fedek hurmalığının, Halife Ömer tarafından zorla alınması, Babasının Hakka yürümesi vesile ile zaten acılı olan eşi Hz. Fatıma’nın dövülerek kaburga kemiklerinin kırılması ve benzeri son derece büyük haksızlıklara dahi sabır göstererek katlanır.
Aslında haksızlıklara karşı son derece hassas olan Allahın Aslanı ünvanlı, gücü ve kuvveti destanlara sığmayan Hz. Ali’nin şahsına ve ailesine yapılan bu zulümler karşısında sessiz kalmasının nedenlerinden bir tanesi de sabrını göstermeye yöneliktir.
Bir Hadisinde “Benden sonra Islam kanı dökülmesin” diyen Hz. Muhamammed’in sözleri doğrultusunda bu sorunu şahsileştirmeyerek büyük bir tevazu göstermiştir.Onun “Sabır iki türlüdür. İstemediğin, hoşlanmadığın şeye sabretmek; Sevdiğin, istediğin şeye sabretmek.” Sözlerinde sabrı ikiye ayırarak bunu çok güzel açıklamaktadır. “Sabır en güzel huy, ilim de en şerefli süs eşyasıdır” sözlerinde Hz. Ali, Sabrı en güzel huy olarak göstermekte ve insanların karşılaştıkları olaylar karşısında sabır göstermelerini önermektedir. Gene “Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır, çünkü haksızlık karşısında Hak için sabretmek en iyi ahlâktır” sözlerinden de anlaşıldığı gibi Hz. Ali insanlar hem zorluklar karşısında sabırlı olmayı, aynı zamanda da sabrın adaletle karşılık bulmasının doğruluk olduğunu beyan etmektedir.
Hz. Ali Insanlara sabırlı olmalarını telkin ederken, aynı zamanda onların ümitsizliğe düşmemelerini, her olgunun koşullarının kendisine uygun elverişli duruma gelmelerini, bununda azim ve çaba gösterilerek elde edilebileceğini göstermektedir. Onun “Azim ve sebat, insanların en büyük yardımcısıdır” sözleri bunu açıkça göstermektedir. Yaşanılan şeylerden ders çıkarılmasını, bunun yaşam için önemli olduğunu “Her şeye ibretle bakınız. Ve gördüklerinizden ibret alınız” sözleri ile vurgulamaktadır. Yaşamın ibretlerle dolu olduğunu, yeteri kadar ibret alınacak konunun bulunduğunu, ancak insanların genellikle bundan ders çıkarmadıklarını dahiyane bir şekilde izah ederek “İbret alınacak şeyler ne çok, ibret alanlarsa ne az” sözleri ile bunu açıklamaktadır. Onun ayrıca “Çok akıllı kimseler, başkalarının hatalarından öğrenirler ve hata yapmazlar, akıllı insanlar hata yapar ve ders çıkararak bir daha yapmazlar. Ahmak insanlar da sürekli hata yapar gene ders çıkarmazlar” sözleri yaşamdan ders çıkarma konusunda ne kadar derin bir sınıflandırmaya sahip olduğunu ortaya koyar.
Hz. Ali imkânların sosyal bir biçimde paylaşılmasından yanadır. Bu yüzden elindeki tüm imkânların / nimetlerin adil dağılımını savunur, söyler ve uygular . “Akıllı olan kemal, cahil olan mal ister” sözünde görüldüğü gibi dünya malını fazla tasarruf etmenin erdem olmadığını vurgular ve Kemaletin maldan daha hayırlı olduğunu telkin eder. Bu şu anlama da gelebilir. Dünya malına fazla yatırım yapmaktan ise sosyal ilişkilere ve bilime, adalete yatırım yapılması anlamındadır. Yoksul ile dayanışmayı savunurken de, onun onurunu son derece gözetir.“Yoksula yardımı dilenmeden yap. Sen onu el açmak zorunda bırakırsan, verdiğin sadaka ile, onun sadakadan daha değerli olan haysiyetini satmaktan kurtarırsın” sözlerinde ki büyük erdem de gösteriyor ki, yoksula yardımedilirken başa kakılmamasını ve karşılıksız biçimde yoksul onuru gözetilerek yapılmalıdır.
Hz. Ali insanların dünya malı için çok fazla tasarrufta bulunmasına hoş bakmaz. Kimsenin yerin altına fazla bir şey götüremiyeceğinden hareketle “Ey Âdemoğlu, ihtiyacından fazla kazandığın şeyi, başkası için biriktirmedesin” diyerek buna özellikle dikkat çeker. Cömertliğin, paylaşmacılığın çok büyük erdem olduğuna dikkat çekmek için “Kendini cömertliğe alıştır ve her ahlakın en iyisini seç; çünkü iyilik alışkanlık haline gelir.” Veya “Dünyada yoksulu doyurmak kadar büyük iyilik yoktur. Bunu yapanlar, âhirette mutlaka mükafatını bulur” sözleri ile insanları elindeki nimetleri, olanakları başkaları ile yaplaşmayı önerir. Tabii eldeki olanak veya nimetleri sadece dünya malı ile de sınıflandırmez.
Hz. Ali olağanüstü güzelliklerinin yanında sürekli nefsini tevbe /tövbe etmeyi savunur ve bunu herkese önerirdi. Bir sözünde “Tövbe etmek elindeyken, ümidini kesene şaşarım” diyerek tövbe etmenin ve insanların kötülüklerden uzak durmalarının önemine dikkat çeker. Sadece tövbe ederek insanların ruhlarını temizlemelerini değil aynı zamanda hiç günaha girmemelerini sürekli telkin ederdi. Onun “Günah işlememek, tövbe etmekten daha iyidir.” Veya “Kötü alışkanlıkları terketmek en büyük ibadetlerdendir” sözleri bunun kanıtıdır.
O büyük zat aynı zamanda yüzlerce güzel sözünde halka hep güzel öğütlerde bulunmuş ve bilgeliğini halkı ile paylaşmıştır. Üstelik öğüt ve nasihatlarda bulunurken de sonsuz tevazu göstermekte ve öğütlerin başkalarının yanında verilmemesini talkin etmektedir. “Bir insana başkaları yanında verilen öğüt, öğüt değil, hakarettir.” Sözü onun ne kadar ulu bir insan olduğunun kanıtıdır. Öğütlerinde her türlü güzelliği sıralayan ve iyiliği telkin eden Hz. Ali, “En akıllı insan, öğütleri dinlemekten vazgeçmeyen insandır” sözü ile insanları öğüt dinlemeye davet eden bir mürşittir. Kendisinin de, Hz. Muhammed’den çok şey öğrendiğini ifade ederek “Ben Peygambere bir şey sorunca beni bilgilendiriyordu. Ben sessiz kalınca da O konuşmaya başlıyordu” diyerek bir Mürşide bağlanmanın öneminden bahs etmektedir. “Söyleyene değil, söylenene bak” sözleri ile bilginin önemine vurgu yaparken aynı zamanda “En faydalı bilgi, uygulanabilendir.” Diyerek insanları yararlı bilgi vermene teşvik etmektedir.
Hz. Ali, temiz giyinen, temizliğe itina gösteren bir ulu zattı. Ancak her zaman iç temizliğin çok daha gerekli ve önemli olduğunu ifade etmiş, yaşamını adeta buna endekslemiştir.
Hz. Ali haksızlıktan sürekli kaçınmış ve kimseye özellikle haksızlık etmemeye çalışmış, gerek öğütlerinde ve gerekse Valilerine gönderdiği genelgelerde İyilliği ve iyilik yolunda savaşmayı önermiştir. “Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü haksızlıkla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.” ve “Haksızlıklara isyan etmeyenler, onlardan gelecek her musibete katlanmalıdır.” Diyerek iyilik yolunda başkaldırıyı teşvik etmiştir. Zaten onun savaş meydanlarında gösterdiği kahramanlıklar iyilik yolunda savaşmanın gerekleridirler.
Özellikle Hayber’in fethi sırasında Hz. Ali’nin iyilik yolunda nasıl büyük kahramanlıklar gösterdiği bilinmektedir. Hz. Muahmmed, Hayber savaşında şöyle der “Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki, Allahü Teala onu sever. Ben de, onu çok severim” ve Hz. Muhammed sancağı ertesi gün Hz. Aliye verir. Sancağı alan Hz. Ali askerleri ile beraber kaleye yürür ve en başta da kendisi bulunur. Onun Hayber kalesi kahramanlıkları, bir tutuşta kale kapısını koparması, orada yarattığı olağanüstü direnç yiğitlik ve iyilik yolunda savaş için güzel bir örnektir. Kaldı ki Hz. Ali sadece orada değil, diğer yerlerde de en önde savaşmış ve zaman zaman yaralanmıştır. Sadece Uhud savaşında 16 yerinden yaralanmış fakat gerek Hendek ve gerekse diğer savaşlarda görüldiği gibi en önde savaşmaktan geri durmamıştır.
Hayber kapısındaMerhab adlı bir Yahudi savaşçıyı yenip onlarca insanın zor oynattığı kale kapısını sökünce, orada bulunan bir asker Hz. Ali’ye kimliğini sorunca ulu zat: Ben Ebu Talib oğlu Ali’yim, sizin Tevrat’ta ismim “İlya”dır”, der. Yahudi asker derhal orada secdeye kapanıp iman eder
Kuran-ı Kerim de Hayber’i fetih olayı şöyle anlatlıır: “Onlar, husunlarının (Kalelerinin) kendilerini Allah’tan koruyacağını zannetmişlerdi. Halbuki Allah, onlara hesaba katmadıkları yerden gelince kalplerine korku saldı. Kendi evlerini kendi elleriyle yıkmaya başladılar, müminlerde aynı tahribatı yaptılar.İbret alın ey basiret sahipleri. (Haşr: 2-3)
Şair Kumru”…Hayber Kalesi’ni yıkmak senin için zor bir iş değil, senin saçının her bir teli isterse bin tane Hayber kalesi yıkar ya Ali. Eğer Cebrail kanadını yeryüzüne açmasa idi, Merciyik savaşında senin kılıcın ile dünya bölünüp parçalanacaktı. Senin kılıcından çıkan kıvılcım eğer şimşek olsaydı, İslam düşmanlarını yakıp kavurur, evlerini harap ederdi…” diyerek Hz. Ali’nin yiğitliğini övmüştür:
Hz. Ali tüm yaşamı boyunca bildiklerini halk ile paylaşan, halka hizmet etmeyi ibadet olarak gören ve hizmeti paylaştıran bir zattır. Onun için Hz. Muhammed Hadislerinde “Ali benim bilgimin kapısıdır. Tebliğe memur olarak gönderdiğim şeyleri benden sonra ümmetime bildiren, açıklayan kişidir. O’nu dinleyin. O’na baş kaldırmak nifaktır” diyerek insanların yüzlerini Hz. Ali’ye dönmelerini ister.
Onun en çok önem verdiği şey bilimdir. İnsana hizmetin en doğru yolunun Alimlerin düzeyli bilgilerini halka sunma ve onlara kullandrmaya yöneliktir.
Hz. Ali haksızlıklara karşı son derece hassastır. Onun “Adalet için en büyük talihsizlik, devleti idare edenin zalimliğidir.” sözleri kendisinin adalet konusunda ne kadar kapsamlı düşündüğünün bir ifadesidir. Tüm yaşamı boyunca adaletten sapmamış ve yaşamı ile de buna örnek olmuş bir büyük Veliullahtır. Bu konuda o kadar net konuşmuştur ki “Adalet ve eşitliği gözetme, siyasetlerin en iyisidir.” Diyecek kadar adaleti gözetir ve haksızlıklardan kaçınır.
Adaletli davranmayı yayınladıkları genelgelerde de sürekli vurgulayan Hz. Ali, yöneticilere yönelik “Adalet, halkın dirliği ve düzeni, idarecilerin ise süsü ve güzelliğidir.” Sözleri ile adaletli davranmayı sürekli teşvik etmiştir.
Hz. Ali son derece sabırlıydı, bu sabrı herkesde görülemeyecek kadar fazlaydı. Bu konuda “Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır, çünkü haksızlık karşısında Hak için sabretmek en iyi ahlâktır.” Sözleri bunu çok iyi yansıtır. Keza “..Sabrediniz, çünkü sabır îmana nispetle cesetteki baş gibidir. Başı olmayan bedenden hayır, sabır olmadıkça da imandan hayır gelmez” sözlerinden de anlaşılacağı gibi sabrı imanın bir boyutu olarak yansıtır.
Hz. Muhammed’in Hakka yürümesinden sonra babası Hz. Peygamber tarafından eşi Hz. Fatıma’ya verilen Fedek hurmalığının, Halife Ömer tarafından zorla alınması, Babasının Hakka yürümesi vesile ile zaten acılı olan eşi Hz. Fatıma’nın dövülerek kaburga kemiklerinin kırılması ve benzeri son derece büyük haksızlıklara dahi sabır göstererek katlanır.
Aslında haksızlıklara karşı son derece hassas olan Allahın Aslanı ünvanlı, gücü ve kuvveti destanlara sığmayan Hz. Ali’nin şahsına ve ailesine yapılan bu zulümler karşısında sessiz kalmasının nedenlerinden bir tanesi de sabrını göstermeye yöneliktir.
Bir Hadisinde “Benden sonra Islam kanı dökülmesin” diyen Hz. Muhamammed’in sözleri doğrultusunda bu sorunu şahsileştirmeyerek büyük bir tevazu göstermiştir.Onun “Sabır iki türlüdür. İstemediğin, hoşlanmadığın şeye sabretmek; Sevdiğin, istediğin şeye sabretmek.” Sözlerinde sabrı ikiye ayırarak bunu çok güzel açıklamaktadır. “Sabır en güzel huy, ilim de en şerefli süs eşyasıdır” sözlerinde Hz. Ali, Sabrı en güzel huy olarak göstermekte ve insanların karşılaştıkları olaylar karşısında sabır göstermelerini önermektedir. Gene “Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır, çünkü haksızlık karşısında Hak için sabretmek en iyi ahlâktır” sözlerinden de anlaşıldığı gibi Hz. Ali insanlar hem zorluklar karşısında sabırlı olmayı, aynı zamanda da sabrın adaletle karşılık bulmasının doğruluk olduğunu beyan etmektedir.
Hz. Ali Insanlara sabırlı olmalarını telkin ederken, aynı zamanda onların ümitsizliğe düşmemelerini, her olgunun koşullarının kendisine uygun elverişli duruma gelmelerini, bununda azim ve çaba gösterilerek elde edilebileceğini göstermektedir. Onun “Azim ve sebat, insanların en büyük yardımcısıdır” sözleri bunu açıkça göstermektedir. Yaşanılan şeylerden ders çıkarılmasını, bunun yaşam için önemli olduğunu “Her şeye ibretle bakınız. Ve gördüklerinizden ibret alınız” sözleri ile vurgulamaktadır. Yaşamın ibretlerle dolu olduğunu, yeteri kadar ibret alınacak konunun bulunduğunu, ancak insanların genellikle bundan ders çıkarmadıklarını dahiyane bir şekilde izah ederek “İbret alınacak şeyler ne çok, ibret alanlarsa ne az” sözleri ile bunu açıklamaktadır. Onun ayrıca “Çok akıllı kimseler, başkalarının hatalarından öğrenirler ve hata yapmazlar, akıllı insanlar hata yapar ve ders çıkararak bir daha yapmazlar. Ahmak insanlar da sürekli hata yapar gene ders çıkarmazlar” sözleri yaşamdan ders çıkarma konusunda ne kadar derin bir sınıflandırmaya sahip olduğunu ortaya koyar.
Hz. Ali imkânların sosyal bir biçimde paylaşılmasından yanadır. Bu yüzden elindeki tüm imkânların / nimetlerin adil dağılımını savunur, söyler ve uygular . “Akıllı olan kemal, cahil olan mal ister” sözünde görüldüğü gibi dünya malını fazla tasarruf etmenin erdem olmadığını vurgular ve Kemaletin maldan daha hayırlı olduğunu telkin eder. Bu şu anlama da gelebilir. Dünya malına fazla yatırım yapmaktan ise sosyal ilişkilere ve bilime, adalete yatırım yapılması anlamındadır. Yoksul ile dayanışmayı savunurken de, onun onurunu son derece gözetir.“Yoksula yardımı dilenmeden yap. Sen onu el açmak zorunda bırakırsan, verdiğin sadaka ile, onun sadakadan daha değerli olan haysiyetini satmaktan kurtarırsın” sözlerinde ki büyük erdem de gösteriyor ki, yoksula yardımedilirken başa kakılmamasını ve karşılıksız biçimde yoksul onuru gözetilerek yapılmalıdır.
Hz. Ali insanların dünya malı için çok fazla tasarrufta bulunmasına hoş bakmaz. Kimsenin yerin altına fazla bir şey götüremiyeceğinden hareketle “Ey Âdemoğlu, ihtiyacından fazla kazandığın şeyi, başkası için biriktirmedesin” diyerek buna özellikle dikkat çeker. Cömertliğin, paylaşmacılığın çok büyük erdem olduğuna dikkat çekmek için “Kendini cömertliğe alıştır ve her ahlakın en iyisini seç; çünkü iyilik alışkanlık haline gelir.” Veya “Dünyada yoksulu doyurmak kadar büyük iyilik yoktur. Bunu yapanlar, âhirette mutlaka mükafatını bulur” sözleri ile insanları elindeki nimetleri, olanakları başkaları ile yaplaşmayı önerir. Tabii eldeki olanak veya nimetleri sadece dünya malı ile de sınıflandırmez.
KÖRKÜLER KASABASI - YALVAÇ - ISPARTA :: BELDEMIZI ve BOLGEMIZI TANIYALIM. :: BELDEMIZDEKI SOSIAL VE KULTUREL ETKINLIKLER :: KULTUREL ETKINLIKLER
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz